GOLLU KOYU PAYLASIM FORUMU

kod deneme2

DEVAMINI OKU.........
 

Dagitan Bölemin Aski
 

Ebemin Balik Corbasi
 

Fikriye Ana
 

Tat Yilmaz
 

Kör Isak Emmi
 

Gurbet
 

Celebi Hoca
 

Göllü bagi



 

html kodları
 


 

html kodları
 


 

html kodları
 


 

html kodları
 


 


KÖY HIKAYELERI & KÖY ANILARI



Siteye yeni bir bölüm ekledik: KÖY ANILARIMIZ / KÖY HIKAYELERIMIZ. Hepimizin köyde ya da köyle ilgili komik, trajikomik yada tuhaf anilari olmustur. Bu anilari hikaye sekline getirip bu bölümde yayinlasak. Yalniz yazilan hikayeler herkesin kendisiyle alakali olmali. Kesinlikle kimse kimseyi rencide edecek bir hikaye yazmamali. Seviye ve saygi kaybolmamali sitede.


ANI VE HIKAYELERIMIZI E-MAIL ILE SITEYE ULASTIRABILIRIZ

Not : Bu bölümü acmak fikri, sayin Musa Erteme aittir.





                                     iLK  TELEViZYONLARIMIZ
Yazan: .............?
 
Köyümüze elektrik 1977 de geldi. Ilk televizyon da 1977/78 senelerinde geldi. Tipki Yilmaz Erdoganin "vizontele" filmindekine benzer olaylar yasadik, televizyonla ilgili.
Televizyon sizin de tahmin edeceginiz gibi her evde yoktu. Sadece hali vakti yerinde olan birkac hanede vardi. Sanirim ilk televizyonu Haci Memmet, Navruz ve Koca Umar amcalarda vardi. Bir de Ünal emmi almisti sonra. O da elektirikciydi ya.
Köylüler aksam olunca bu evlere dolardi televizyon seyretmek icin. Hele mahallenin cocuklari bu evlerden hic cikmazdi. Usandirirlardi iyice. Televizyon aldiklarina alacaklarina pisman olurlardi. Ama sagolsunlar gelen misafirlere yada cocuklara hicbirsey demezler, hatta cay ve yemek bile ikram ederlerdi. Bazen cocuklar kovulurdu, ama cocukluk iste, ertesi aksam yine ayni eve televizyon seyretmeye giderdik. Zamanla köydeki televizyon sayisi artti ve bu insanlar da cocuklarin elinden kurtuldu. Fakat yine bizde ve Yilmazlarda (Harun amcanin Yilmaz)televizyon yoktu.
Pazar günleri ögle saatlerinde kovboy filmi, sali aksamlari gec saatlerde ise Türk filmi oynardi. Yilmazla anlastik, bir sali aksami film seyretmeye gitmeye karar verdik. Mevsim yaz, bicerler ekin isliyor, herkes isinde gücünde. Aksam olunca yorgun argin tarladan geliyorler, yemeklerini yer yemez yatiyorlar. Ertesi gün yine tarla, bag, bahce isleri var. Ama Yilmazla ben cocuk aklimizla bunu düsünemiyoruz tabi. Bizim derdimiz türk filmini kacirmamak. Kacta baslarsa baslasin film. Illa bir eve gidip filme bakacagiz.
Yilmaz, rahmetli Guddusi amcalara gidelim dedi. Tamam dedim. Aksam birinci olarak oraya gittik. Bicer o gün Guddusi amcalarin ekinini isliyormus. Döndü bibi ve Zencefil abla bicercilere yemek hazirlama telasindaydi. Biz vardik ve direk televizyonlu odaya girdik. Tabi kimseye danismadan bir köseye oturdup, televizyon izlemeye basladik. Bizden kimsenin haberi bile yok. Rahmetli guddusi amca oglu Ferziyi bakkala gönderiyormus. Yilmaz ben de gidecam demez mi!!! O zamana kadar Guddusi amca bizim farkimizda bile degilmis. Demez mi bize:- Siz ne ariyorsunuz burda, bizim isimiz gücümüz var. Kalkin bakalim.Kovulduk.
Evimize mi gidecegiz? Mümkünü mü var. Biz illaki filme bakacagiz. Baska televizyonlu bir evde sansimizi deneyelim dedik.
O arada harman yerinden Ünal emminin penceresinden televizyonunun acik oldugunu gördük. Yilmaz hemen Ünal dayim gile gidelim dedi. Keske uymasaydim, ama bir kere uyduk Yilmaza. Vardik Ünal emminin evine. Ünal emmi bizi kapida karsiladi. -Hayirdir cocuklar dedi. Biz biraz televizyon bakmaya geldik Ünal dayi, dedi Yilmaz. Televizyon calisiyordu, bunu salonun acik olan kapisindan görüyorduk. Ünal emmi ne desin:
-Cocuklar televizyon bozuk, calismiyor, demez mi.
Oradan da kovulduk. Ama biz mutlaka türk filmine bakmak istiyoruz. Ücüncü bir eve yöneldik.O evin sahipleri televizyonu yeni almislar. Televizyonlari cok kiymetli. Yilmaz oraya gidelim dedi. Tamam dedim, gittik. Yalniz bu arada saat aksamin onu oldu. Vardik o eve. Sagolsun ev sahibi vakit cok da gec olmasina ragmen bizi kabul etti. Yilmazla ben basladim televizyonun icine girecek gibi seyretmeye. Ev halki gündüzden tarlada, bagda calismis, yorgunlar. Tek tek uyumaya basladilar. Türk filmi o zamanlar gec oynatilirdi. Neyse film basladi, saat onbir mi, on iki mi...  Ev halkinin tamami uyudu. Sadece Yilmazla ben film seyrediyoruz. Evin hanimi televizyonu yeni almis, televizyonuna cok merekli. Arada bir uyaniyor, televizyonun arkasina elini bir koyuyor, isinip isinmadigini kontrol ediyor. Isinirsa kapatirim diyor. Yilmazla benim ödümüz kopuyor televizyon kapanacak diye.
Sözün kisasi, biz Yilmazla o gün türk filmini izledik.Ama bu sekilde.
 
Her seye ragmen o günler bir baskaydi, komsuluk bir baskaydi.





YAZAN : Musa Ertem                                     
                             
                                 DAGISTAN BÖLENIN ASKI

 
Eskiler iyi bilirler, bizim köye has özel atasözlerimiz vardir. Bunlardan birtanesi su sekildedir:
Gö Ahmedin Dagistana yol tarif ettigi gibi . Bu hikayemde bu sözün nereden geldigini anlatmaya calisacagim.Bu söz genellikle birinin bir problemi oldugunda, kolay bir cözüm varken, ona zor bir cözüm önermek seklinde aciklanir. Yani sag elinle enseyin arkasindan sol kulagini göstermek gibi birsey.
 
Rahmetli dedem (Gö Ahmet) 1986 yilinda tam 86 yasinda hayata veda etti. Dedem köyümüzde adi anilir bir insandi.
Dagistan böleyi de sanirim herkes tanir. Ona herkes "böle" der. Onu tanimayanlara onu kisaca tanitarak hikayeme baslamak istiyorum. Dagistan böle Gögüs emmiyle Ishak abinin ortanca kardesidir (Ablak). Dagistan bölenin meshur sözlerinden biri "gidi" dir. O köydeki tüm cocuklari gidi diye sever. Dagistan bölenin sevgi dolu bir kalbi vardir. Kalbi o kadar cok sevgiyle doludur ki; o köydeki yaslari 20 ile 40 arasindaki tüm dul kadinlarimiza asik olur. Onun asklari hic bitmez. O birine asik olur, onun pesinden birkac yil kosar, o ablamiz, teyzemiz, halamiz biriyle evlenip gittiginde, Dagistan böle baska bir dul ablamiza, teyzemize ya da halamiza asik olur. Tipki Karacoglan gibi.
 
Zamanin birinde Emsal halam ilk esinden ayrilir. Uzun yillar köyde babasinin yaninda yasar. Halamin ayrildigi haberini alan Dagistan böle, dedemlere ziyareti siklastirir. Halam cok güzel bir bayandir. Dagistan böle bu güzel kadini elinden kacirmak istemez. Sabah dedemlerde, aksam dedemlerde. Bu durumu herkes bilmektedir, hatta dedem de Dagistana takilir bazen: Dagistan seni eniste yapacagim diye. Bu sözleri duyan Dagistan böle Gö Ahmetin evinden cikarmi hic.
 
Bir gün Dagistan yine dedemlere gelir. Sabahtan aksama kadar gününü orada gecirir. Disari aksam olur. Aksam yemegini de yerler. Derken vakit yatsi zamani olur. Dedem yatsi namazini da kilar. Dagistanin eve gitmek hala aklinda yoktur.Dagistanin niyeti o gece orada yatmak ve ilan-i ask yapmaktir. 
Dedem:
-Dagistan, sen gitsen de biz de yatsak, der.
Dagistan gitmemekte kararlidir. Dedeme su cevabi verir:
 
-Ahmed emmi, su yandan gitseeem, pampaz mali sambazlarin köpekleri var,
-Su yandan gitseeem, pampaz mali kocavellerin köpekleri var,
-Su yandan gitseeem, pampaz mali topallarin köpekleri var,
-Su yandan gitseeem, pampaz mali üssüklerin köpekleri var.
 
Dedem bakar ki Dagistanin gitmeye niyeti yok, bütün yollari köpeklerle kapatiyor.
Dedem Dagistanin bu manevrasina söyle karsilik verir:
 
-Dagistan, bizim evin dogu tarafinda kimsenin eve yok, köpek de yok. Sen suradan cik dooogru Sabanliya git. Dayinlarin evi de köyün bu tarafinda, böylece seni hic bir köpek görmeden dayinlara varirsin, demis.
 
Bu cevabi  hic belkemeyen Dagistan sasirir. Ve dedeme su cevabi verir:
 
-Ammada yakin bir yol tarif ettin Ahmed emmi!!!
 
Dedemi bu vesileyle rahmet ve minnetle aniyor, Dagistan böleye de selamlarimi gönderiyorum.
        



Hazirlayan : Selim Kiyak

                           
FIKRIYE ANA

Herkese hayırlı günler sizlere çocukluğumdan bir anı daha anlatmak istiyorum. 

Yaşadıgım anım bizim göllü bağından ve bizim bağın içindeki koca ceviz ve rahmetle anıyorum Fikriye Anamla ilgili. 
Mekanı cennet olsun,okullar tatildi bende arkadaşlarımla bağ bekliyordum. Bizim bağda annemler sebze ekmişler, eskiden haftada bir gün sebzeleri sulamak için sıra vardı. O gün ben sebzeleri yani eski deyimle güverentiyi sulamayı erken bitirdim. Bizim işi olmayan tilkiler bahsettiğim koca cevizin altında toplanır, oyun ne oynardık. Tabii Fikriye anamında orada bağda sebzesi var, oda onlarla ilgileniyor ve de bekliyor. Ceviz ağacı Fikriye Anamgilin bağının içinde olduğu için ona daha yakındı. Biz o zaman çocuktuk oynadık,ne yaptık usandım. Ben ceviz ağacına çıkmaya karar verdim, o sırada Fikriye anam geldi. 
-Dedi ki Selimim ! 
Ben cevize çıkamam sen cevizi çırp, bende altından toplayayım,yarı yarıya ortak olalım,dedi. Ama ben Fikriye Anamı tanıyorum, fikriye anamın önüne kuşandığı , iki tane önlüğü vardı. Bunların kocaman cepleri vardı , üstteki önlüğün cebi küçükmüş ben farkında değilim,alttaki önlüğün cebi kocaman , neyse ben başladım, ceviz çırpmaya baya bi ceviz çırptım. Yukarıdan da bakıyorum benim cevizler az Fikriye Anamın cevizi benimkisinin iki katı yukarıdan baktim ki Fikriye Anam kendine ait alttaki önlüğün cebini doldurmuş, ortak olduğumuz öndeki önlükte çok az bir ceviz vardı. 
Baktım ki Fikriye Anam bana gol atıyor bende elime bir ceviz aldım, Fikriye Anamı denkledim, cevizi yukardan aşağıya bıraktım, yukarıdan bıraktığım ceviz fikriye anamın kaşının ordan burnunun üstünü çizmiş. Hafif kanamış ben burnunun üstünün çizildiğini görmedim. Tabii o sırada küçük çişim geldi, ağacın üstündeyim, aşaya inme şansım yok, çok yukarılardayım. Bende aşağı kontrol ettim kimse yok çok afedersiniz ben aşağıya işemeye başladım ,tam o sırada Fikriye Anam benim işediğim yerin altına geçmiş, - işe Selimim işe diyor . Ama ben buna bir anlam veremedim, neden böyle bir şey diyor diye düsündüm.Sonra bi baktım ki Fikriye Anam çizilen kanayan yeri yaksın, pişirsin diye o sözü söylemiş. 
Beni inşallah affedersin Fikriye Ana, mekanın cennet olsun Allah rahmet etsin .
 




Yazan: Musa Ertem 
                                                 EBEMIN BALIK CORBASI
 
Degerli dostlar bugün size rahmetli dedemle (gö Ahmet) ilgili bir ani analtacagim. Aslinda bu aniyi ben yasamadim. Bu olay ben dogmadan olmus. Rahmetli dedem anlatmisti bana.
 
Balik, yeri baska besinlerle doldurulamayacak bir besindir. Ama ic anadoluda deniz olmadigindan ve eskiden tasimacilik da pek gelismediginden ic anadoludaki insanlar baligi pek tanimazlardi. Özellikle köylüler baligi pek bilmezdi. Ayda yilda pazara bir balik satan araba gelirdi. Onu da herkes alamazdi, cünkü pahali olurdu.
 
Dedem bir gün Panli pazarina gitmis. Pazarda alisveris yaparken balik satan bir kamyon görmüs. Daha önce hic balik almamis. Kendi kendine suradan bir balik alayim da hanim evde pisirsin yiyelim demis. Büyük baliklardan bir tane balik almis ve at arabasiyla köyün yolunu tutmus. Aksam üzeri eve varmis. Rahmetli ebem (Mehri) dedemi kapida karsilamis.
-Ne aldin len, diye dedeme seslenmis.
-Balik aldim kiz, demis dedem.
-Balik ney len, demis ebem.
Dedem baligi torbadan cikarip göstermis:
-Iste balik bu, aksama pisir de yiyelim, demis.
 
Neyse ebem pazar alisverisini ve baligi da alip mutfaga götürmüs. Ama garibim baligin ne oldugunu bilmiyor ki balik pisirmeyi bilsin.
Dedeme sorsa fircayi yiyecek."Sen ne bicim kadinsin, bi baligi da mi pisiremezsin sen"....  Dedem cok diktatör bir adamdi. Ebem ondan cok korkardi.
Ebem mutfakta kara kara düsünmeye baslamis. Balik nasil pisirilir???
Sonunda bir yol bulmus. Bu da etli bir sey, tavuk da. Bunu da tavuk gibi pisireyim demis. Baligi önce haslayip, sonra kizartayim demis.
Kazana bolca suyu koymus. Disaridaki ocagi odunlarla doldurmus. Ocagi ateslemis. Su iyice kaynayinca baligi kazana indirmis. Kapagini kapatip 1-2 saat kadar haslamis. Tipki tavuk haslar gibi.
Artik pismistir diye kapagi acmis. Aman tanrim bu da ne. Kazanda balik yok. Balik olmus bir balik corbasi.
Ebem baslamis aglamaya. Balik gitti ama gö Ahmetin elinden nasil kurtulacagim diye.
Dedem aksam sofra bekliyormus. Ebem bir bulgur pilavi pisirip sofraya koymus. Dedem
-kiz, balik nerde demis.
-Ebem: kem, küm, ...
-Ben baligin suyundan pilav yaptim, demis ve ......
 
Hikayenin gerisini siz tahmin edebiliyorsunuz sanirim :-)




YAZAN : Musa Ertem

                                                   TAT YILMAZ
 
Harin Emminin oglu Yilmazi, namı değer Tat Yilmazi tanimayan yoktur sanirim. Ama ben yine de hikayeme baslamadan önce Yilmazi belki tanimayanlar vardir diye, onu biraz tanitmak istiyorum.
 
Yilmaz, son derece neseli, pozitif, hayata hep pembe gözlüklerle bakan, maceraperest, espiri anlayisi son derece gelismis, hatta bazen espirinin dozunu kaciran bir insandir. Espri anlayisi ve yetenegi konusunda Ata Demirer ve Cem Yilmaza tas cikartir.O bu konuda bir dogal yetenek.  Yaşca benden sanirim 3-4 yas büyük. (sanirim 67 veya 68 dogumlu). Yilmazin cocuklugu ve gencligi yaramazliklarla doludur. Yilmaz yaramazligi baskalarinin canini yakmak icin yapmazdi; o zevk aldigi icin, yaramazlik olsun diye yaramazlik yapardi. Bizim köyümüzde onun tezgahindan gecmemis, onun sopasini yememis cocuk cok azdir.Bizim köyün cocuklarini kan aglattigi gibi Demircilinin cocuklarini da siradan gecirirdi. Demircililer bizimle mac yapmak icin bizim köye geldiklerinde, yanlislikla bizi yenerlerse vay onlarin haline, Yilmazin elinden kurtulamazlardi. Cocuklari dövmek onun hobisiydi. Yilmaz cocuklarin canini yakmak icin dövmezdi onlari, macera olsun diye döverdi. :-) Aslinda son derece iyi biridir Yilmaz. Hani tabir yerindeyse "ötesinde bisey yoktur" Yilmazin.
 
Yilmazi böyle kisaca tanittiktan sonra size onunla ilgili bir animi anlatayim:
 
Eskiden köyde hemen hemen herkesin bir iki ati olurdu. Atlar köylünün eli ayagiydi. Onalrla bag-bahce- tarla islerini yaparlar, onlari ulasim araci olarak kullanirlardi. Ülkemizde sanayilesmenin gelismesi,ve Avrupaya isci olarak gitmeler basladiktan sonra atlarin yerini traktörle, atarabalarinin yerini ise traktör vagonlari almaya basladi. Atlar gün gectikce köyümüzde azaldi ve sonunda bitti. Sanirim köyde ata en son sahip olanlardan biri de bizdik. Bir tane kir atimiz vardi. Ben atmizi cok severdim.
 
O yil babam almanyaya turist olarak gelmis, ardindan da 2-3 yil kacak kalmisti. Rahmetli anam bütün isimizi o kir atimizla yapardi. Bahar aylarinda at yavas yavas yaza hazirlanmasi icin cayirlara baglanir ve iyi beslenmesi saglanirdi. Anam bizim ati kerpic cukurunun yakinlarindaki iyi otlun yerlere urganla baglardi. Her birkac saattede atin zikkesinin yerini degistirirdi, ki at iyi beslensin ve yazin iyi calissin. Ben sanirim o zamanlar 9-10 yaslarindaydim.
 
Bizim atin yerini Yilmaz birgün ögrenmis. Yilmaz bu, ne zaman ne yapacagi hic belli olmaz. Aklina at yarislarina katilmak gelmis :-) Ati urgandan cözer, rahmetli Tigli yahya emminin eviyle Guddusi emminin evinin arasinda uzunca bir harman yerimiz var. Yilmaz orayi hipodrum yapar. Sabahtan aksama kadar bir asagi bir yukari, bir asagi bir yukari. Rahmetli anam yanina yaklastiginda dörtnala kacar, ele gecmez. Anam careyi yalvarmakta bulur:
 
-Yilmazim gurban oluym, yazik o hayvana, yarin yaz gelince tarla tapanda calisacak, birak da yayilsin.  Yilmaz:
-U-u-urkuya bibi ben a-a-at yarislarina katilacam. Co-co-cok para kazanacam. o zaman sana iyi bi at alirim ben.
 
Bir gün böyle bes gün böyle. Yilmaz at yarisina katilma sevdasindan vazgecmez. Olan bizim ata oluyor. Anam her ne dedi, ne denediyse nafile. Yilmaz ele gecmez, ati da birakmaz,
 
Ana böyle olmayacak dedi. Gidip Harin agaya haber verelim dedi.
Bir gün aksam üzeri anam beni de yanina aldi ve Harin emminin yanina gittik.
-Ooo, urkuya baci, sen misin gelen. Hos bes, cay ayran. Derken hava kararmaya basladi. Anam derdini Harin emmiye anlatti
-Harin agam, senin su tat oglanin elinden osandim, ati elinden kurtaramiyorum, at yarislarina katilacam diye tutturmus..........
 
Hava güzel oldugu icin biz iceri girmemistik. Kapinin önünde cayimizi iciyorduk. Harin emminin yaninda karaagactan yapilmis saglam bir baston yatiyordu. Biz cayimizi yudumlarken Yilmaz asagi cesme tarafindan cika geldi:
-Ooo, U-u-urkuya bibi .  Ho-ho-hos geldiniz ver elini öpeyim demesiyle birlikte Harin emminin bastonu Yilmazin kafasinda, kolunda sirtinda 3-4 defa patladi.
-Aman Harin aga ne yaptin, cocugu öldürecin sen dedi anam
Yilmaz -Anam uy, anam uy, anam uy cigliklariyla öze dogru tabanlari yagladi. Sanirim dünyanin en hizli 100 metre kosucusu bile o gün Yilmazi yakalayamazsi.
Yilmaz asagi cesmeden gecip, özün karsi yakasina varinca sesi hala geliyordu. Bildigi tüm küfürleri sayiyordu.
-Senin, atini da , arabani da ....... 
 
Neyse biz müsade alip o aksam oradan ayrildik. Yilmaz bu. Öyle kolay kolay elinden kurtulabilirmisin!
Ertesi gün ben esekle baga gitmistim. Eskiden herkes Göllübaglarina sebze ekerdi. O gün ben de olgunlasan hiyarlari topladim, habeye (heybe) doldurdum ve aksam üzeri bagdan yola ciktim.
Göllübagini taniyanlar koca palidi bilirler. Palidin orada aksilik bu ya Yilmaza rasladim:
-Ooooo, Musa cavus sen misin! Hele gel bakalim.
Olacaklari biliyordum. Yilmazi taniyorum. Yilmaz sordu.
-Habende ne var?
-Hiyar var
-Ver bakayim birkac tane
-(Dükkan senin Yilmaz abi)
Yilmaz habedeki tüm salataliklari bir kere isirdi ve tekrar habeye koyduktan sonra bana söyle dedi
-Anana götür bunlari tursu yapsin
Ben aglayarak eve vardim. Anama olanlari anlattim. Anam beni teselli etti.
 
Aradan bir hafta kadar gecmisti. Bir gün Yilmaz harman yerinde top oynuyordu. Anam Eline bir cibik (yas bir sögüt dali) aldi ve Yilmazi yanina cagirdi
-Yilmaaaz, bi yanima gel guzum.
Yilmaz bu ötesinde bisey yok dedik ya. Olanlari unutmus
-Bu,u,u,yur urkuya bibi dedi ve kosarak anamin yanina geldi.Ver elini öpeyim urkuya bibi dedi.
Anam tam bu arada elindeki cibikla Yilmaza 2-3 tane yapistirdi.
Yilmaz harman yerine dogru bagirarak tabanladi yagladi.
-Se-e-enin atinada, arabana da, hiyarina da.............Tanidigimiz Yilmaz iste. Yilmaz....!!!!
 
O günden sonra anam ati bi daha oraya baglamadi ve Yilmaz da at yarisi sevdasindan vazgecti.
 
 



YAZAN: Selim Kiyak

                                           KÖR ISAK EMMI

Sizlere köyde yaşadığım bir anımı anlatacağım.

Ben ozaman lar ya 8 yada 9 yaşindaydım yelkovan yaylak arasında kuzu güdüyorduk bizm fikriyelerin ali ve bizim Doktor halilibrahim şimdi kendisi Berlinde biz göllü bağından yelkovan başpınara doğru kuzuları otlatarak yavaş yavaş yelkovana doğru geliyoruz ve önümüzde de kazımların Sefa da kuzu otlatıyor du tabii o zaman her yerler eki idi dar bir ara vardı oaradan kuzuları ekini yaymadan geçmemiz lazım bizim önümüzde giden Kazımların sefa ara dere demeden ekinleri yayarak grçti tabi ekini yatırdı o ekin tarlası da Bizim gö Ahmetin Kardeşi kör ısak amcanın ekiniyimiş sefa kuzularını aldı sürdü gitti tabi o zaman kimse yoktu tam bizde gayat çok dikkat ederek ekin arasından bizde kuzularımızı tam geçiriyorduk ki tam osırada ısak amca çıkageldi Atla bizde ekinin arasından gayet güzel bir şekilde geçtik tabi ısak amca bizi ordan kuzu geçirirken gördü ısak amca fitesten atı bizim üzerimize atla yıldırım gibi dört nala geliyor tabi biz bir anlam veremedik ısak amca neden bu kadar hızlı at koşturarak bizm yanımıza geliyor.
 
Tabi bu yer yelkovan , bizde o sene gö Ahmet amcanın yelkovana fasulye ekmiştik ortağına orda annem ve benim analığim gilde var. 

Isak amca atla yanımıza yaklaştı ve attan atladı ve eline geçirdiği tarladaki kessek taş ne bulursa kuzulara vuruyor, biz yalvarıyoruz kuzulara vurma diye tabi ısak amca çok acımasızca bizim kuzulara vuruyor helede alenin gözünüze bi çakayım ( Vurayim ) da öyle gidin diyor kuzulardan hırsını alamadı bizim üzerimize atla geliyordu bunu gören anam dayanamadı ısak ağa onlar çocuk affet dedi anamı hiç dilemiyor alenin bi gözünüze çakayım öyle gidin diyor anam biraz sakinleştirdi ısak amcayı ama bizim kuzular nasibini almıştı ısak amcanın taş ve kesseklerinden biz kurtulduk ısak amcadan ama bizim bir kaç kuzu öldü, bir gün sonra.
 
Bu anımı hiç unutmam. Sevgi ile kalın o günler dahamı güzeldi bilmem ?



 

 

 


 

 

GURBETCI resimleri


Hazirlayan : Irfan Gültekin

                                         Gurbet


GURBET Öyle bir illetki, su zalim gurbet hani benzetmek gibi olmasin söylemeye dilim varmiyor, sanki dermansiz birdert gibi girdimi insanin icine , yada aldimi insani kendi icine mümkünü yok ne sen onu birakabilirsin nede o seni birakmazki seni kimlerden ayirdi kimlere hasret birakti anaya , babaya , ese ,dosta , emmiye , dayiya umurundami gurbetin bu gurbet denilen illlet öyle bir doymaz canavarki yedikce yiyor birtürlü doymak bilmiyor ne olurdu olmasaydin sanki bütün insanlar sevdik leriyle beraber yasasaydi. Ama birakmaz ki , gurbet birakmazki seni gitsen köyüne göllü baginin cesmesinden bir su icsen , aksam üstü arkadaslarinla , topallarin kavaklarina kadar yürüyüp , sohbet etsen. Hele trafonun yanina oturup yapilan muhabbetin ne oldugunu nereden bilsin gurbet . Kis gününde yagan kardan islanip  üsüyen ayaklarini sobada kurutmanin , ekmegi kevredip peynirli dürümü cayla yemenin tadini nereden bilsin gurbet Vasita bulamayayipta yayan panliya gitmenin , helde panlida bir kuru fasulye yemenin ne oldugunu nereden bilsin bu zalim gurbet. Memleket hasreti cekmezki , memleket hasretini bilsin bizlergibi .Onun icin birakmaz bizi dostlar ...Gurbette olupda sila haseti ceken butun gurbetcilere saygi ve sevgilreimle . irfan gültekin. 

BIR KÜCÜK YARENNIK ( Ani ) . Rahmetli vahdet emmi ; yillar önce , kochisarda bir insaatta bekcilik yaparken , demircili münübüscü ayhanla karsilasmislar. 
Ayhan sormus : 
nasilsin vahdet emmi , iyimisin , rahatmisin demis .
Vahdet emmide :
iyiyim , rahatim ayhanim ama , ah gurbetcilik olmasa demis. 
Demekki kochisar bile gurbetmis .

Hoscakalin .
irfan Gültekin

 

 

 



 




-



















































 

 

Bugün 1 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol